Kayıtlar

Resim
                             AÇ GÖZLÜ KÖPEK     Bir şehirde iri mi iri bir köpek yaşardı. Bu köpek çok hırslı ve aç       gözlüydü. Hırsı ve açgözlülüğü yüzünden birçok kez bedelini ödemek zorunda kaldı. Bu yüzden hırslı köpek kendi kendine söz verdi. Bir daha asla açgözlü ve hırslı olmayacaktı. Fakat bu sözünü uzun süre tutamadı. Yine eskisi gibi açgözlü ve hırslı bir köpek oldu. Yine bir gün şehirde gezerken yoruldu ve aç olduğu fark etti. Kendine yemek bulmak için şehrin sokaklarını yavaş yavaş dolaşıyordu. Şehirde biraz yürüdükten sonra bir köprüye geldi. Köprüden geçerek karşıda yemek bulacağını düşündü. Köprüde biraz ilerledikten sonra yerde büyük bir kemik parçası buldu. Sevinçle kemiğin yanına doğru koştu. Kemiği sevinçle ağzına alırken koklaya koklaya ilerledi. Kendinin ne kadar şanslı bir köpek olduğunu düşünürken hemen oradan uzaklaşıp evde yemeği düşündü. Eğer  bir köpek görürse onunla paylaşmaktan korktu. Bu yüzden koşarak eve doğru ilerlerken ahşap kö
Resim
           MECNUN'UN  KÖPEĞİ ÖPMESİ     Mecnun Leyla'nın aşkıyla yanıp dururken bir gün bir köpeği  yakaladı. Öpüp koklamaya başladı. Bunu görenler başına  toplandılar. Onu tan etmeye, ayıplamaya başladılar:     "Ahlaksız Mecnun sen iyice işi azıttın. Bu yaptığın deliliğin de  azgınlığın da sınırını aştı. Hiç köpek öpülüp sevilir mi? Köpek daima pis şeyler yer. Gerisini bile diliyle yalayarak temizler, o pis bir hayvandır."   Bunları duyan Mecnun güldü:    "Ne gafil  ne cahil kimselersiniz siz. Sizin gördüğünüz bu köpek sıradan bir köpek değil. O Leyla'nın mahallesinin köpeği. Bu köpek benim için çok değerli bir varlıktır. Allah'ın çözülmez bir sırrıdır. Birçok yer varken, o Leyla'nın mahallesini mekan tutmuş kutlu bir hayvandır.       Sizin gözünüzde aşyağılık bir hayvan olan bu köpeğe bir de benim gözümle bakın bakalım. O zaman da böyle düşünebilecek misiniz?        Sizin gözünüzde sıradan bir hayvan olan bu köpek
Yaramazlığın Bedeli Bir varmış,bir yokmuş evvel zaman içinde kalbul zaman içinde 2 yaramaz çocuk varmış bu çocukların adı   Çetin ve Yiğit imiş bu 2 yaramaz çocuk bir gün yataklarında zıplıyorlarmış sonra Çetin yere düşmüş Yiğit ise annesine söylemiş annesi hemen ambulans çağırmış doktora götürmüşler doktor Çetin'in kolunun kırık olduğunu söylemiş annesi Çetin'in yanına gitmiş. Çetin'in kolu alçıdaymış. Çetin:anne yarın okula gidebilirmiyim? Anne:gidemezsin. Çetin:ama neden? Anne: kolun kırılmış. Çetin üzülmüş,kardeşi Çetin'in kolu kırıldığına üzülmüş. Çetin:üzülme kardeşim. Yiğit'in yanında boya kalemleri varmış,Yiğit ile Çetin hemen tuvalete gitmiş orada her yeri boyamışlar aynalara gülen yüz, yerlere şeker çizmişler.Anneleri onları görmemiş hemen annelerinin yanına gitmişler.Eve gittiklerinde ise Çetin ile Yiğit oyuna başlamışlar. Düşünmeye başlamışlar Yiğit hemen söylemiş"saklambaç" oynuyalım.                     Ç
                        KARNE HEDİYESİ           Bir varmış,bir yokmuş evvel zaman içinde kalbul saman içinde Cem adında rüyakar bir çocuk varmış. Cem bir gün alışveriş merkezinde kayıp olmuş. Yalnız Cem kayıp olduğunun farkına varamamış. Annesi sanki Cem ile saklanbaç oynuyormuş.  Cem: Anneee!  Cem: Anneee! anneee! Sonra Cem kayıp olduğunu anlamış her yeri ama her yeri aramış ama annesini bulamamış.  Cem:Anneee! diye bağırarak uyandı. Uyandğında terladiğini farketti hemen atletini değiştirdi ve uykuya daldı. Sabah olmuş herkes uyanmış ama Cem uyanamamış. Cemi annesi uyandırmış, Cem elini yüzünü yıkayıp sofraya oturmuş  Cem:günaydın anne, günaydın baba  Anne:günaydın oğlum  Baba:günaydın oğlum Hep birlikte kahvaltılarını yapmışlar.Cem gördüğü rüyayı anne ve babasına anlatmış  Anne:sen bu rüyayı gerçektede yaşayabilirdin.  Cem:evet,neyseki gerçekte olmamış  Baba:sen böyle dediğin için bu birkaç gün sonra başına gelebilir.  Baba: Cem ben sana karne hediyesi almışmıydım.  Cem:hayır baba
Resim
                         HASTANEDEKİ ARKADAŞ       Bir varmış bir yokmuş,evvel zaman içinde kalbur saman içinde Egemen adında kahverengi saçlı yerinde duramayan bir çocuk varmış. Bu çocuk okula gitmeyi hiç sevmezmiş,annesine hep hastalandığını söylermiş. Egemen bir gün gerçekten hastalanmış! Hastanede bir çocuk ile arkadaş olmuş. Arkadaşı okulu çok severmiş bir o kadarda zeki imiş. Egemen arkadaşını çok kıskanmış yanakları pespembe olmuş. O anda okula gitmek istediğini söylemiş. Arkadaşı: Ama Egemen okullar kapandı. O sırada içeriye Egemen'in annesi ve babası arkalarından da Doktor amca girmiş. Dr: Oğlunuz taburcu oldu geçmiş olsun.                                                                                                                        SON 
DOĞANIN KAZLARI KARAYA DAVET ETMESİ                          Kazlar suda nazlı nazlı yüzerek geziniyor, yiyecek toplayarak tehlikelerden uzak yaşıyorlardı. Bunu gören bir doğan   kuşu onları karaya davet ederek:                                                          "Kazlar, niçin öyle suyun ortasında gezinip duruyorsunuz .Karaya gelin burada yeşil çayırlar, renkli çiçekler, bol taneli lezzetli ekinler var. Sudan çıkın bu nimetlerden faydalanın, kendinize yazık etmeyin, "dedi.                                                                                            Akıllı bir kaz ona cevap verdi:                                                                  "Ey doğan iyi diyorsun, hoş diyorsun da. Su bizim kalemizdir   bizi korur, sudan çıkarsak binbir tehlikeye maruz kalırız. Kırların Yeşil çimenleri renkli çiçekleri,ekinleri senin olsun, suyumuz bize yeter,"dedi.                                                                                          
Resim
                                                   NÖBET DAVULU DİNLEYEN DEVE        Küçük çocuğun biri, tarla bekçiliği yapıyordu. Elindeki defi     çalarak kuşları korkutup kaçırıyordu.                                                          Bir gün Sultan Mahmud'un yolu, o tarafa düştü.                        Karargahını o çocukcağızın beklediği tarlanın yakınlarında bir yere kurdu.                            Sultan Mahmud'un ordusunda sarhoş bir deve vardı, kocaman olan nöbet davulunu onun sırtına koymuşlardı, nöbete gidişte onun sırtındaki davul çalınırdı, gelişte de. O deve bir gün çocuğu beklediği tarlaya girdi, çocuk, elindeki defi çalarak onu korkutup tarladan çıkarmaya çalışıyordu. Bilmiyordu ki deve nöbet davulunu taşıyan devedir ve elindeki defceğiz ona vız gelir.                                                                                     MEVLANA